Günahların sıradanlaştığı bir dünyada yaşıyoruz. Allah'ın yasakladığı çoğu fiil, yaşamdan zevk almak, anın tadını çıkarmak gibi süslü elbiseler giydirilip, renkli ambalajlarda her türlü platformda insanlara sunulur olmuş. Film repliğinde "Ben yalan söylemeyi beceremem ki..." diyen damat adayına "Merak etme, yakında alışırsın" diyen Adile Naşit gibi olduk hepimiz.
Yasak olan her şeyin bir cazibesi, çekici bir yanı var. İnsanların büyük çoğunluğunun bu kadar çabuk aldanması da bu çekiciliktir.
Gıybet, laf taşımak, yalan, içki, zina, kumar, faiz, haksız kazanç... terim olarak itici, soğuk görünseler de hayatın değişik zamanlarında insanların keyifle yaptığı eylemlere dönüşmektedirler.
Dedikodunun -kişinin duyduğunda üzüleceği veya utanacağı bir kusurundan bahsetmesinin- bu günahlar arasında ayrı bir yeri vardır, kendine göre de bir tadı...Peki neden?
Her şeyden önce kolaydır, orada olmayan, kendisini savunamayan birinin hakkında konuşmak, yüzüne söylemeye çekindiğiniz ne varsa sayıp dökmek. Bunu yaparken de kendini temize çıkarmak, lafını ettiği kişiyi aşağılarken üste çıkmak, başkalarını karalarken beyazlaştığını sanmak, kendinde bu kötü hallerin olmadığını düşündürmektir.
İkinci olarak konuşulacak ortak konudur. Herkesin ilgi alanları, yaşama bakış açısı, olaylardan anladığı farklıyken ,arkasından konuşulan kişi ya da onun yaptıkları, sözleri hakkında herkesin söyleyecek bir sözü mutlaka vardır.
Üçüncü olarak peşindir, muhattabında hemencecik etkisini gösterir. Merak uyandırır, dikkatleri üzerine çeker. Peşin olanı sevmek aynı zamanda insanın dünya menfaatlerine olan düşkünlüğünün de belirtisidir. "İşte onlar, ahirete karşılık dünya hayatını satın alan kimselerdir." ayetinde uyarılan kişilerdeki ahirete imandaki zayıflıktan kaynaklanmaktadır. Dünyayı, yani peşin olanı tercih etmek, ahireti uzak gelecek olarak görmek insanoğlunun kendisini kaptırdığı en büyük hastalıktır. Allah kullarını en çok bu konuda uyarmaktadır.
“Hayır, doğrusu siz çabucak gelip geçeni seviyorsunuz, ahireti ise bir yana bırakıyorsunuz” (75/20,21)
Dördüncüsü ucuz intikam yönetimidir. Lafı geçen kişiyle geçmişte yaşanan herhangi bir olumsuzluk, sürtüşme ya da kaybedilmiş bir yarış varsa onun rövanşını almak için fırsattır. İtibar suikastıdır, değersizleştirme çabasıdır. Hatta sadece sözü geçen kişiyle de kalmayıp ona benzeyen, onunla aynı işi yapan herkese kadar uzanan kirli bir dildir. Tüm hacı, hocalar böyle, tüm doktorlar aynı gibi genellemelerle gıybetin veya iftiranın çemberi genişletilerek günahını da çoğaltma çabasıdır. Ne yazık ki bu söz ettiğim hal az ya da çok hepimizde olan, farkında olarak ya da olmayarak hepimizin bulaştığı bir davranış biçimidir. Küçük yaştan itibaren büyüklerimizden öğrendiğimiz ve ne yazıktır ki çocuklarımıza da öğreteceğimiz davranış biçimidir.
Sonuç olarak hem kendimize hem de çocuklarımıza yapacağımız büyük bir iyilik varsa o da susmaktır. Fitili ateşlenmiş bir gıybeti büyümeden söndürmektir. Ebû'd-Derdâ radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
"Kim, (din) kardeşinin ırz ve namusunu onu gıybet edene karşı savunursa, Allah da kıyamet günü o kimseyi cehennemden korur." (Tirmizî, Birr 20)
"Müslüman elinden ve dilinden emin olunan kişidir".(Buhârî, Îmân 4, 5, Rikak 26)
Bir gün Rasûl-i Ekrem (sav) devesinin üzerinde, arkadaşları da O’nun önünde gidiyorlardı. Muâz bin Cebel (ra):
“-Ey Allâh’ın Elçisi! Siz’i rahatsız etmeyeceksem, yanınıza yaklaşmamaya izin verir misiniz?” diye sordu.
Peygamber Efendimiz izin verince Muâz (ra):
“-Canım Sana fedâ olsun, yâ Rasûlallâh! Cenâb-ı Mevlâ’dan niyâzım, bizim emânetimizi Sen’den önce almasıdır. Allah göstermesin ama, Sen bizden önce vefât edersen, Sen’den sonra hangi ibâdetleri yapalım?” diye sordu.
Hz. Peygamber (sav) bu soruya cevap vermedi. Bunun üzerine Muâz (ra):
“-Allah yolunda cihâd mı edelim?” diye sordu.
Peygamber Efendimiz (sav):
“-Allah yolunda cihâd güzel şeydir; ama insanlar için bundan daha hayırlısı vardır.” buyurdu.
“-Yani oruç tutmak, zekât vermek mi?”
“-Oruç tutmak, zekât vermek de güzeldir.”
Muâz (ra) bu minvâl üzere insanoğlunun yaptığı bütün iyilikleri sayıp döktü. Rasûl-i Ekrem (sav) her defasında:
“-İnsanlar için bundan daha hayırlısı vardır.” buyuruyordu.
Hz. Muâz (ra):
“-Anam-babam Sana kurban olsun, insanlar için bunlardan daha hayırlı olan nedir?” diye sorunca Peygamber Efendimiz (sav) ağzını gösterdi ve:
“-Hayır konuşmayacaksa susmak.” buyurdu.
Muâz (ra):
“-Konuştuklarımızdan dolayı hesaba mı çekileceğiz?” diye sordu.
Bunun üzerine Rasûlullah (sav) Hz. Muâz’ın dizine hafifçe vurarak ona şunları söyledi:
“-Allah hayrını versin ey Muâz! İnsanları yüzüstü cehenneme sürükleyen, dillerinin söylediğinden başka nedir ki? Kim Allah’a ve âhiret gününe inanıyorsa, ya hayırlı söz söylesin veya sussun, zararlı söz söylemesin! Sizler hayırlı söz söyleyerek kazançlı çıkınız; zararlı söz söylemeyerek rahat ve huzûra kavuşunuz.” (Hâkim, IV, 319/7774)
Unutmayın susan her zaman kazanır.
"Allah'a ve âhiret gününe inanan, ya hayır söylesin ya da sussun." (Buhârî, Edeb 31, 85)