Allah Rasulü,
“iyilik güzel ahlaktır. Kötülük ise nefsini (vicdânını) tırmalayan ve insanların bilmesini istemediğin şeydir” buyurdu.
(Tirmizî, “Zühd”, 52)
“İyilik, yüzlerinizi doğu ve batı taraflarına çevirmeniz değildir. Asıl
iyilik, Allah’a, ahiret gününe, meleklere, kitap ve peygamberlere iman edenlerin, mala olan sevgilerine rağmen, onu yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışa, (ihtiyacından dolayı) isteyene ve (özgürleşmeleri için) kölelere verenlerin, namazı kılan, zekatı veren, antlaşma yaptıklarında sözlerini yerine getirenlerin, sıkıntı, hastalık ve savaş zamanlarında sabredenlerin tutum ve davranışlarıdır. İşte doğru olanlar ve Allah’a karşı gelmekten sakınanlar (muttakîler) bunlardır.” (Bakara, 2/177)
Kıblenin değiştirilmesini bahane edip Müslümanların kalbine şüphe sokmak isteyen Yahudiler hakkında indiği bildirilen bu ayet, iyiliğin, şeklî ve sembolik şeylerde değil, insanın niyet, tutum ve davranışlarında aranması gerektiğini vurgulamaktadır.
Çünkü soyut bir kavram olan iyilik ancak, akıllı varlık olan insan eylemleriyle somutlaşırsa bilinir ve bir anlam ifade eder. Onun için iman ve salih amel (iyi ve hayırlı iş), Kur’an’ın hep bir arada andığı ayrılmaz bir ikilidir.
Kur’an’ın başka ayetlerinde, âdil olmak, emanete riayet etmek, namuslu olmak, hoş görülü ve bağışlayıcı olmak, insanlara iyi davranıp güzel söz söylemek gibi pek çok örneğine işaret edilen bu iyiliklere sahip muttakî insan, Allah nazarında en üstün insan olarak nitelendirilmiştir.
(Hucurât, 49/13)
“Hukuk, asgari ahlaktır” diyenler, ahlakın, insanla ayakta duran ve onun iradesiyle yaşayan bu geniş alanına işaret etmişlerdir. Hukukta yaptırımı olmayan, yalan, gıybet, hased,cimrilik, vefasızlık, iki yüzlülük gibi pek çok kötü huy ve davranışın uhrevi yaptırımını çok iyi bilen mü’min, iyi insan olmanın yolunun nereden geçtiğini de çok iyi bilmektedir.
O halde sevgili Peygamberimizin buyurduğu gibi gerçekten, “iyilik, güzel ahlaktır” ve “imanı en olgun olan mü’min, ahlakı en güzel olandır”. (Ebu Davud, “Sünne”, 14)