Zan sözcüğünün dilimizdeki karşılığı sanı, hayatımızdaki karşılığı ise genellikle günahtır.
Zannetmek ya da sanmak ifadeleriyle insanlar hakkında üretilen iftiralar,
dedikodular bazen birilerinin öldürülmesine, işinde zarara uğramasına, aile yaşamının bozulmasına, kariyerinin bitmesine neden olabilmektedir.
Duyduğumuz ya da tanık olduğumuz her olayda önceliğimiz iyi niyet, (hüsn-i zan) olmadığı müddetçe iyi bir Müslüman olamayız. İşin doğrusunu ancak Allah bilir demeden fikir yürütmek Müslüman bir insan için doğru olmaz.
Bu konuda Allah Teâlâ iman etmiş insanları şu şekilde uyarıyor:
Ey iman edenler! Zannın çoğundan kaçının. Çünkü zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin kusurunu araştırmayın. Biriniz diğerinizi arkasından çekiştirmesin. (Hucurat 12)
Olayların iç yüzünü, kalplerdeki niyetlerin ne olduğunu ancak Allah bilirken, insanın kendince tasladığı ben bilirim hali (unutmayalım ki insana bu kibirli düşünceleri fısıldayan da şeytandır. ) onun için pek de hayırlı bir son hazırlamıyor olabilir.
Tanık olunan her olayın iç yüzünü bilmek, kalplerden geçenleri okuyabilmek mümkün değilken, sadece gördüklerimizle hüküm vermemiz bizi yanıltabilir. Hele ki bunlar kötü niyet (suizan) üzerineyse.
Günümüz, bilişim teknolojilerinde her türlü fotoğraf ve videoyu üretmek mümkünken sosyal medyada gördükleri her şeye inananlar için yüzyılların irfanı olan atalar sözünden bir ibret :
Gördüğünün yarısına, duyduğunun hiçbirine inanma.